Sivil Toplum Nedir?
- Semih Şen
- 25 Oca 2023
- 5 dakikada okunur
2.1 SİVİL TOPLUM NEDİR?
Kökeni Fransızca- Latince olan “civil” kelimesi, vatandaşlarla ilişkili olan, vatandaşlar topluluğuna, yönetimine veya karşılıklı ilişkilerine yönelik olan, köy veya kırsal bir kesimde yaşam ile ilişkili olmayıp şehirde yaşayana göre olan, dini veya askeri olmayan, kibar, meden, uygar anlamında kullanılmaktadır. “Sivil Toplum” kavramı ise Batı kökenli olup Fransızca’da "société civile"den gelmiştir. “Sivil” kelimesinin “toplum” kelimesi ile birleşip “sivil toplum” kavramına dönüşebilmiş olması ise belirli siyasi hareketlere ve toplumsal hareketlere dayanmaktadır. Kavrama yüklenen anlam zamanla değişime uğrasa da düşüncesel boyutun gelişimi 17. Ve 18. Yüzyıllara dayanmaktadır ve sivil toplum, toplumun içerisinde olduğu bir yaşam biçimine dönüşmüştür.
12. yüzyılın sonundan 14. Yüzyıla dek Avrupa’da o dönemin öncesine dek görülmemiş bir ekonomik gelişme ortaya çıkmıştır. Nüfusun artması, artan yaşam standartları ve gelişen ticaret ekonomik hayata büyük hareketlilik getirdi. 13. Yüzyıl’da gelişmiş olan Pazar ekonomisi, paranın kullanım alanının genişlemesi, lüks yaşam ve zenginliğin çoğalması, özel hak, hayat ve mülkiyetin yaygınlaşarak artması ve farklı hayat biçimlerinin ortaya çıkması Batı Avrupası içinde sivil toplumun gelişmesini sağladı.
Feodal dönem içerisinde kendilerini özerk yapı olarak bulundurmuş kentler, mutlaki monarşi dönemi içerisinde de özerk yapılarını tamamıyla kaybetmemişlerdi. 18. Yüzyılın ardından genellikle siyasi bir nitelik taşımayan gelişmelerin ardından Batı ülkeleri içerisindeki mutlakiyetçilik çöküşe geçti. Aydın despotizmi gün yüzü görmeye başlamasıyla birlikte ise sivil toplum siyasal alanda kendini daha fazla bulmaya başlıyordu. Sivil toplumu oluşturan bireyler, ketlerde kendi çıkarlarını savunmak için birleşip örgütleniyordu. Böylece sivil toplum diye andığımız istekleri, çıkarları ve idealleri için yol alıp bir araya gelen yeni toplumsal ilişkiler ağı doğuyordu.
17. ve 18. Yüzyıllarda Thomas Hobbes ile başlayan “doğal haklar”ın formüle edilmeye çalışılması ve bunun sivil topluma dair uzantısı ile alakalı argümanlar bu yüzyıllardan önceki yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmelerin arka plan verilerine dayanmaktadır. “Doğal haklar” üzerinden ele alınan bu felsefik tartışmalar ise Batı Avrupa’nın sivil toplum kavramını daha da kavraması, geliştirmesi ve güçlendirmesine yol açmıştır. Dönem içerisindeki insanı ve devleti formüle etme çalışmaları sivil toplum unsurlarının hakları ve hukuksal yükümlülüklerinin düzenlenmesine hizmet etmiştir. Sivil toplum kavramına ait anlam ve detaylı içeriğinin teorik tartışmaları bu dönemin ürünüdür. Dönem içerisinde sivil toplum ile ilgili ortaya çıkmış tartışmalar olanı teşhis etmekten ibarettir.
Sivil toplum kavramı yakın dönemlere ait bir ürün olarak biliniyor olsa da, modern doğal hukuktan alınıp, Cicero’nun “Societas civilis” fikrinden klasik felsefeye ve hepsinden de önce Aristo’nun polis anlamında kullandığı döneme kadar geri götürülebilecek bir kavram olmakla birlikte eski Avrupa geleneğine ait önemli bir parçadır. Antik Yunan’da Aristo sivil toplum kavramını, yasalar yolu ile belirlenmiş kuralların sistemi içindeki eşit ve özgür kabul edilmiş yurttaşların siyasal toplumu şeklinde adlandırmıştır. (koionia politike) kavramı ile Aristo herkesi içine kapsayan bir siyasal toplum varsaymaktaydı.
Bu şekilde sivil toplum kavramı ilk defa siyasal topluma atıfta bulunmuş olan Eski Yunan ve Roma dönemleri boyunca kullanılmıştır. Bu ifadeyle sivil toplum, barbar toplumlardan ayrışıp farklılaşmanın ifadesi olmuştur.
Bu dönemde kullanılmakta olan sivil toplum kavramının esas tanımını Hegel yapmıştır. Hegel için sivil toplum, ailenin diyalektik bir gelişme ile birlikte devlete ulaşmasında aracı konumdaydı. Devletin ve ailenin dışında kalan alanda olan sosyal sınıflar, pazar ekonomisi, ekonomik şirketler, bireyler, kısacası devlete bağlı bulunmayan her türlü kurum-kuruluş sivil toplumun unsurunu oluşturmaktadır. Bireyler sivil toplumun içerisinde kendi çıkarlarını savunan bencil kişilerdir ve her bir birey kendi çıkarlarını savunur böylece sivil toplum özel çıkar ve farklılık alanı oluşturur. Devlet ise bu durumda çatışmacı unsurların bir sentezi olarak en yüksek etik kimliğiyle gelişmektedir. Hegel analizini Batı Avrupa’daki gelişmelere dayandırmaktadır. Kendisi için özellikle Fransız Devrimi tarihsel laboratuvardır.
Sivil toplum kavramında gelişim konusunda Antik dönemlerden günümüze Aristo, Hobbes, Çiçero, Montesquieu, Gramsci, Hegel gibi pek çok Batılı düşünür çalışmalarda bulunmuş ve tartışmalar yapmıştır. Şerif Mardin ise sivil toplum için kavramının medeni olan, yani şehirli olan bunun karşıtının da gayr-ı medenilik olduğunu belirtmiştir.
Günümüz anlamında sivil toplum kavramı ise; kendini üretebilen, kendini destekleyebilen, gönüllülük esasına dayalı, devletten özerk, yasal düzene bağlı örgütlü toplumsal yaşama ait alandır. Aile ve devlet arasında kalan bölgede dostluklar, kulüpler, ticari dernekler, cemaatler, sendikalar ve gönüllülüğe dayalı pek çok organizasyonların sosyal hayat ve birbirleri ile olan ilişkileri düzenleyerek devlet ile aile arasında bir ara bölge oluşturmaktadır. Bu oluşan ara bölgede toplum hangi koşullarda ve nasıl bir araya gelebileceklerini, kendi aralarında nasıl bir diyalog süreci başlatabileceklerini ve en önemlisi sosyal inisiyatif almayı öğrenebilecekleridir. Başarılı olma durumunda ise sivil toplum aracılığı ile şahsi çıkar ve kamusal çıkarlar arasındaki dengenin ortaya çıkması beklenmektedir.
Kavram çağdaş anlamda temelini demokrasi olgusu ile doldurmuştur. Devlet- toplum ayrışması içerisinde sivil toplum, toplumun siyasi ve ahlaki açıdan devletten daha belirleyici ve güçlü olduğunu simgelediği sürece demokratikleşmenin ana referans noktasından biri olma işlevini yürütmektedir. Sivil toplumun güçlü ve söz sahibi olduğu siyasi rejimler demokratik, sivil toplumun demokratik rejimler aksine yasaklandığı rejimler totaliter ve yasaklanmaların belirli derecede az olduğu ve sivil topluma karşı denetim sağlayan rejimler ise otoriter olarak adlandırılmaktadır.
Esasında sivil toplumun ne olduğuna dair düşünüldüğü zaman iki kriter göze çarpmaktadır. İlki devletin dışında olma ve ikincisi ise kendi içerisinde demokratik işleyişin olmasıdır. Sivil toplum kavramı artık günümüzde çeşitli kesimler tarafından tartışılmakta ve konuşulmaktadır. 1990’ların başında “sivil cumhuriyet” ve “ikinci cumhuriyet” tartışmalarının başlamasıyla en çok konuşulan konulardan biri sivil toplum olmuştur. Sivil toplum alanının gelişmesiyle merkezi bürokratik yönetime ait faaliyet alanının daralması, ekonomik ve kültürel hayatın devlet kontrolünden çıkması, toplumsal insiyatifin artması dolayısıyla demokrasinin gelişmesi gibi hususlar anlaşılmaktadır. Sivil toplum sadece devletin dışında olmakla kalmayıp politik toplumu etkilemek ve ulaşabilmek için çalışan sınıfları ve grupları kapsamaktadır.
M. Walzer, E. Shils, L. Diamond, J. Cohen, A. Arato gibi bilim insanları sivil toplum kavramını açıklarken hepsinin ortak noktası sivil toplumu devlete karşıt ve zıt şekilde değil devlet ile sivil toplumu yan yana tanımlamışlardır.
Günümüzde sivil örgütlenmeler, iktidarlar ile güçlerini paylaşan roller içerisinde bulunabileceği gibi, hayvanları koruma kampanyası, yeşil örtü kampanyası, Avrupa Birliği projeleri vs gibi çeşitli ve çok yönlü projeler ile de sahneye çıkabilmektedirler. Dünyadaki yeni gerçekler ise sivil toplum örgütlerinin medya, finans kuruluşları ve çok uluslu şirketler ile beraber en önemli dört güçten biri olduğunu ortaya koymaktadır.
Sivil toplum; devletin iktidarını kontrol eder, demokrasiye katılım düzeyini yükseltir, demokratik tutumları geliştirir, kutuplaşmaları azaltır ve yumuşatır, demokratik bilinci yüksek yeni siyasi liderler doğmasına yardımcı olur, siyasi partilerin demokratikleşmelerine yardımcı olur, verileri ve bilgileri toplumun geniş kesimlerine ulaştırır, yeni fikirlerin yayılmasını ve yeni fikir oluşumunu sağlar, siyasi sistemin halka karşı sorumluluklarını arttırır, siyasal katılımı seçimlerin de ötesine taşır bu açılardan sivil toplum demokratik siyasal kültürün öğrenildiği bir okul görünümü kazanmaktadır.
___________________________________________________________________________________________
KAYNAKÇA:
- Akçeşme, F. (2013). Sivil Toplum ve Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Yeri. Hak İş Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 2(4), 202-225.
- Aslan, S. (2010). Türkiye'de sivil toplum. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 9(31), 260-283.
- Buluş, A. (2009). SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINA TARİHSEL BİR ÖRNEK: OSMANLI VAKIFLARI. Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 8(16), 20-36.
- Tumay, M., & Okatan, F. (2015). Alexis De Tocqueville’e Göre Sivil Toplum. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 19(3), 321-340.
- Ömer, Ç. (1994). Osmanlı'da sivil toplum. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 49(03).
- Talas, M. (2011). Sivil Toplum Kuruluşlari Ve Türkiye Perspektifi. Türklük Bilimi Araştırmaları(29), 387-401.
- Yeşilyurt, Y. (2020). SİVİL TOPLUM VE ULUS DEVLET. Toplum ve Kültür Araştırmaları Dergisi(6), 20-37.
- AB Uyum Süreci ve STK’lar (2004), Türkiye’de Sivil Toplum Kurulusları Sempozyumu
XIV, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul.
- Uluç, A. V. (2013). Türkiye’de sivil toplum ve demokrasi ilişkisi. CÜ İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 14(1), 399-418.
- Yıldırım, M. (2003). Sivil toplum ve devlet. CÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 27(2), 226-242.
- Zariç, S. (2018). Demokratikleşme Açisindan Sivil Toplum ve Osmanli’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne Konumu. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi(31), 303-314.
Comentarios